Büyük olasılıkla siz de yaşamınızda en az bir kez, ‘Ben bu anı daha önce
yaşamıştım’ hissine kapılmışsınızdır. Uzmanlara göre, insanların yüzde
50’sinden fazlası, yaşamları boyunca en az bir kez deja-vu (dejavü okunur) anını yaşadı. Fransızca bir sözcük déjavu. ‘Daha önce görüldü’ anlamını taşıyor. Ne bir halüsinasyon ne de reenkarnasyon ile ilgili bir durum bu.
Beynin
birçok bölgesi déjavu üretiminde etkili olabiliyor. Bireye kendinden ve
çevresinden yabancılaştığını, zaman kavramını kaybettiğini hissettiren
duygu tarafından tetiklenen déjavu,
çok karmaşık bir sürecin ürünü. Bilim dünyası harıl harıl bu konuyu
aydınlığa kavuşturmaya çalışıyor. Epey ilerleme sağlandı, ama sis
perdesi henüz tam kalkmış değil.
Daha önce hiç gitmediğiniz,
küçük bir kentin ana caddesinde arabanızla ilerliyorsunuz. Trafik yoğun.
Kırmızı ışıkta duruyorsunuz. Aniden sol tarafınızda yaşlı bir kadının
karşıdan karşıya geçmek için kaldırımdan aşağıya indiğini gördünüz.
İçinizi birden bu kente daha önce geldiğiniz hissi kapladı: Bir
arabadaydınız, aynı kavşakta bulunuyordunuz ve aynı yaşlı kadın
kaldırımdan iniyordu. Ancak kadın arabanızın ön tamponuna kadar geldiği
anda, hatırladıklarınızla o onda yaşadıklarınızın uyuşmadığını fark
ediyorsunuz. Tanıdıklık, önceden yaşanmışlık hissi bir anda yok oluyor.
Çeşitli
araştırmaların ortaya koyduğuna göre, insanların yüzde 50-90’ı,
hayatları boyunca en az bir kez böyle bir déjvu anını yaşamış. İçinizde
uyanan belli belirsiz bir his, o anı her ayrıntısıyla yaşadığınızı
söylüyor, ama ne zaman olduğuna ilişkin hiçbir fikriniz yok. Önceden
yaşanmışlık hissi genelde birkaç saniye sürüyor. Yaşlılara oranla
gençler ve genç yetişkinler daha sık bu olayla karşı karşıya kalsalar
da, her yaştan insan déjavu yaşıyor.
TERSİ: JAMAİS-VU
Déjavu,
Fransızca’da ‘daha önce görüldü’ anlamını taşıyor. Çoğunlukla stres
nedeniyle çok yorgun ya da aşırı uyarılma hallerinde görülüyor.
Déjavu’nün bir de tersi var. Çok az insanda rastlansa da, ona da, jamais-vu deniyor.
Yani ‘hiç görülmedi’. Bu durumdaki kişiler tanıdıkları, bildikleri bir
yere gittiklerinde ya da tanıdık birisi ile karşılaştıklarında o yeri ya
da o kişiyi hiç görmediklerini söylüyorlar.
Déjavu, ilk kez 1876’da Fransız Fizikçi Emile Boirac
tarafından kullanılan bir kavram. 20. yüzyıl boyunca psikiyatrlar,
déjavu’yü Freud’çu açıklamalarla ‘bastırılmış duyguların yeniden ortaya
çıkışı’ diye tanımladılar. Bu paramnezi (çarpık anımsama) teorisine
göre, o an yaşanan olay, bir bunalımla ilintilidir. Ve bilinçaltına
atıldığından artık belleğimizde ulaşılmaz durumdadır. Bu nedenle, benzer
olay bir hatırlama yaratmasa da, kişiyi anlaşılması zor bir tanıdıklık
hissiyle baş başa bırakır.
REENKARNASYON DEĞİL
Déjavu
yaşayan birçok insan, bunun mistik bir güç ya da geçmiş yaşamların
etkisiyle yani reenkarnasyon sonucu ortaya çıktığına inanıyor. Böyle
düşünmelerinin nedenine gelince, insanlar, olayın hemen önce ve hemen
sonrasında zihin ve algılamalarının açık olduğunu, buna göre de durumun
tek açıklamasının paranormal -telepatik- mistik bir güç olabileceğini
söylüyorlar.
Ancak bilim dünyasının bu açıklamalardan pek tatmin
olmadığı da gerçek. Bu yüzden son zamanlarda déjavu’nün ardında yatan
fiziksel nedenler üzerindeki araştırmalar daha da yoğunlaştı. Ancak yine
de sis perdesi henüz aralanabilmiş değil. Çünkü déjavu olayının ne
zaman gerçekleşeceğini önceden tahmin etmek asla mümkün değil. Bu yüzden
araştırmacılar deneklerin hatıralarına ya da belleklerine dayanmak
zorunda. Ama bilim insanlarının elinde déjavu’nün tanımını ve çıkış
nedenlerini belirleyebilecek kadar veri bulunuyor.
ABD’de
yayımlanan Scientific American dergisi, Mind (akıl) adlı özel sayısında,
déjavu konusunda yapılan bilimsel araştırmaları ile aldı.
İlk önce déja-vu’yü
diğer alışılagelmişin dışındaki algısal deneyimlerden ayırt etmek
gerekiyor. Örneğin bu durum ne bir halüsinasyon ne de hafıza ile ilgili
bir rahatsızlık.
HALÜSİNASYON DA DEĞİL
‘Şakak
lobu epilepsisi’ hastalarında da déjavu benzeri belirtiler görülüyor.
Örneğin Japonya’da genç bir erkek hasta sürekli olarak hayatının ve
evliliğinin birçok yılını yeniden yaşadığından yakınıyordu. Bu
kısırdöngüden kurtulmak için de umutsuzca intihar girişiminde
bulunuyordu. Ancak genç Japon’un durumunu déjavu’den belirgin bir
şekilde ayıran bir yön var. Şakak lobu epilepsisi hastaları da
yaşadıklarının tıpatıp geçmişteki ile aynı olduğuna inanıyorlar. Oysa ki
déjavu yaşayan biri daha o sırada hemen bunun bir yanılsama ve
mantıksızlık olduğunu fark ediyor.
Almanya’da Martin Luther
Üniversitesi’nde okuyan 220’den fazla öğrenci üzerinde yapılan bir
araştırmada, déjavu’yü yaşadığını söyleyen deneklerden yüzde 80’i, bunun
geçmişte yaşadıkları bir olaya benzediğini söyledi.
Bu
çalışmanın ışığında bilişsel psikologlar belirtisiz, bildirimsiz,
anılardan sorunlu olan bir başka bilinç dışı sürece yöneldiler. Onlara
göre bunlar uzun zamandır unutulan, bilinçli olarak geri çağrılamayan
ama henüz sinir ağından silinemeyen yaşanmışlıklar.
Örneğin bir
bit pazarında gördüğünüz eski bir çay kupası size çok tanıdık gelebilir.
Belki çocukluğunuzda büyükbabanızın buna benzer bir çay fincanı vardı
ve siz bunu görünceye kadar onu tamamen unutmuştunuz. Belki çocukken
ailenizle bir bit pazarında dolaşırken bu fincanların satıldığını
gördünüz ya da yine çocukluğunuzda gezdiğiniz bir bit pazarında
duyduğunuz koku, şimdikine benziyordu.
Uzmanlar bu durumu
‘yaşantımızın erken dönemlerinde, küçük bir sahnesini beynimize
kaydettiğimiz yaşanmışlıklar, belki bir sima, belki küçük bir parça eşya
ya da mekanın küçük bir bölümü’ diye açıklıyor. Kısmi olarak beyne
kaydedilen bu görüntüler, şimdiki dönemde gördüklerimizle çağrışıma
girerek yanıltıcı biçimde déjavu şeklinde algılanabiliyor. Déjavu olgusu
konusunda gelecekte yapılacak çalışmalar yalnızca belleğimizi nasıl
yanılttığımızı değil aynı zamanda beynimizin hangi yolla tutarlı bir
gerçeklik hissi yarattığını bulmaya da yardımcı olacak.
BEYNİN HANGİ BÖLGESİ SORUMLU?
Nörolojik
kökenini çözebilseler onu tetikleyenin ne olduğunu da ortaya
çıkarabilirler. Ama bugün için sinirsel bağlantıların yalnızca bir
bölümüne ulaşılmış bulunuluyor. Yine de bugüne kadar sürdürülen
araştırmalardan elde edilen sonuçlar önemli bilgiler de sağladı.
Nörologlar,
orta şakak lobunun bildirimsel ve bilinçli belleğimizde doğrudan rol
oynadığını kanıtlamış durumda. Algısal olayların sanki gerçek olaylarmış
gibi kaydedilmesi sonrasında, sanki gerçekten yaşanmışlar gibi
gözlerimizin önünden bir film şeridi gibi geçmesini sağlayan hipokampus,
beynin orta şakak lobunda yer alıyor. Ayrıca orta şakak lobunda bellek
konusunda önemli bir role sahip birkaç bölge daha var. Beynin birçok
bölgesi déjavu üretiminde etkili olabiliyor.
KİMLER DAHA SIK YAŞIYOR?
1989
yılında Washington Üniversitesi’nden psikolog Larry Jakobi önderliğinde
bir deney yapıldı. Deneklerin toplandığı sınıfın duvarına, onların
bilinçli olarak algılayamayacakları kadar kısa bir süre tek bir kelime
yansıtıldı. Jakobi daha sonra kelimeyi uzun süre duvara yansıttığında
denekler bunu daha önce gördüklerini iddia ettiler. Jakobi bunu, ‘doğru
dürüst algılanamayan ilk görüntü aslında beynin görsel merkezlerinde bir
yerlerde kaydediliyor’ diye açıkladı.
Hollanda’da psikolojinin
kurucusu sayılan Gerhard Heyman, 42 öğreciyi 6 ay boyunca izledi. Bu
öğrencilerden déjavu yaşadıktan hemen sonra kısa bir anket doldurmaları
istendi. Heyman’ın belirlediğine göre ruh durumu değişken olan ya da
apati (kayıtsızlık) dönemi yaşayanlarla düzensiz çalışma alışkanlıkları
olan öğrenciler, daha sık déjavu yaşıyordu.
0 yorum:
Yorum Gönder