En soğuk yer neresidir ?

20 Ocak 2014 Pazartesi
Helsinki Teknoloji Üniversitesinden bir ekip 2000 yılında bir rodyum parçasını, mutlak sıfırdan (-273°C) derecenin on milyarda biri kadar daha yüksek bir sıcaklığa kadar soğuttu.

Rodyum nadir bir metaldir ve asıl kullanım alanı arabalardaki katalitik konvertörlerdir.

İkinci en soğuk nokta MIT'de (Massachusetts Institute of Fechnology) bulunmaktadır. Wolfgang Ketterle'nin başında bulunduğu bir ekip 2003'te çok soğuk sodyum gazı meydana getirdi.

Ketterle, Bose-Einstein yoğunlaştırması (maddenin sadece mutlak sıfıra yakın derecelerde var olan yeni bir hali) üzerine yaptığı çalışmayla 2001'de Nobel Fizik Ödülü'nü kazandı. Bilme olan ilgisi çocukluğunda Lego oynarken gelişti.

Laboratuvarlarda oluşturulan bu son derece düşük sıcaklıklar dikkate değerdir. Derin uzayda bile sıcaklık -245°C'nin altına nadiren düşer.

Bunun bilinen tek istisnası, Avustralyalı gökbilimciler tarafından 1979'da saptanan Bumerang Nebulası'dır. Bu nebula bir bumeranga (ya da bir papyona) benzer. Merkezinde, Güneş'ten üç kat daha ağır, ölmekte olan bir yıldız vardır.

Bumerang Nebulası son 1500 yıldır saatte 500.000 km hızla gaz püskürtmektedir. Nefesimizi ağzımızdaki dar boşluktan püskürttüğümüzde bu nefesin soğuması gibi, nebuladan sıkılarak çıkan gaz da yayıldığı uzaydan iki derece daha soğuktur. Bu gaz, şu ana kadar kaydedilmiş en düşük doğal sıcaklık olan -271°C'ye ulaşır.

Bu gazla karşılaştırıldığında, Güneş Sistemi'ndeki en düşük sıcaklık (Voyager IInin 1989'da Neptün uydularından Triton'un yüzeyinde ölçtüğü -235°C) pek de soğuk değildir; Dünya'da kaydedilmiş en düşük derece ise (1983'te Antarktika'da kaydedilmiş -89,2°C) gerçekten çok sıcak kalır.

Düşük sıcaklık konusundaki araştırmalar, süper iletkenler üzerine yapılan incelemelerde çok önemlidir. Süper iletkenler, elektrik akımına karşı sıfır direnç gösteren ama şimdiye kadar sadece çok düşük sıcaklıklarda işleyen maddelerdir.

Eğer süper iletkenler kullanıma sokulabilirse dünyayı tamamen değiştirebilirler.

Bilgisayarların hızını çok büyük miktarda arttırırken, elektrik tüketimini ve sera gazı salimim muazzam derecede kısabilirler. Süper iletkenler yakıtsız ulaşımı, tehlikeli X ışınlarını kullanmadan insan vücudunun içini görmenin alternatif bir yolunu ve E-bombayi (hiçkimseyi öldürmeye gerek duymadan düşmanın elektronik aksamını yok eden bir silah) mümkün kılacak.


Amerika adını nasıl ve nereden almıştır ?

 İtalyan tüccar ve haritacı Amerigo Vespucci'den DEĞİL, Galli ve zengin bir Bristol tüccarı *Richard Ameryk*'ten almıştır. Ameryk, John Cabot'un (1497 ve 1498'de gerçekleştirdiği yolculuklar daha sonra Britanya'nın Kanada üzerindeki hak iddialarına temel oluşturan İtalyan denizci Giovanni Caboto'nun İngiliz'cesi) ikinci transatlantik yolculuğundaki baş sermayedardı. Cabot 1484'te Cenova'dan Londra'ya gitti ve Kral VII. Henry'den batıdaki bilinmeyen toprakları araştırma izni aldı.
Cabot, küçük gemisi Matthew'le Mayıs 1497'de Labrador'a ulaştı ve Amerika toprağına ayak basan ilk Avrupalı oldu: Vespucci'den iki yıl erken davranmıştı.

Cabot, Nova Scotia'dan Newfoundland'a kadar Kuzey Amerika kıyı şeridinin haritasını çıkardı. Richard Ameryk yolculuğun baş sponsoru olarak keşiflere kendi adının verilmesini bekleyecekti. O yıl Bristol yıllığında şöyle bir not vardır: *"... Vaftizci Yahya Günü'nde [24 Haziran] Amerika toprağı, Mathew adlı bir Bristol gemisiyle Bristollü tüccarlar tarafından  bulundu."* Bu not neler olup bittiğini gayet iyi açıklıyor.

Bu yıllığın orijinal el yazması mevcut olmamasına rağmen, günümüze ulaşan diğer belgelerde bu metne bir dizi referans vardır. Bu, yeni kıtadan bahsedilirken "Amerika" tabirinin ilk kullanılışıdır.

Bu adı kullanan ve günümüze ulaşan en eski harita, Martin Waldseemüller'in 1507 tarihli büyük dünya haritasıdır; ama bu harita sadece Güney Amerika'yı gösteriyordu. Waldse-emüller notlarında  Amerika isminin, Amerigo Vespucci'nin adının Latince versiyonundan türetildiğini varsaydı, çünkü Vespucci 1500-1502 arasında Güney Amerika kıyısını keşfedip buranın haritasını çıkarmıştı.

Bu durum, onun emin olmadığını ve diğer haritalarda (muhtemelen Cabot'nunkinde) görmüş olduğu bir ismin kökenini açıklamaya çalıştığını akla getiriyor, "Amerika" adının bilindiği ve kullanıldığı tek yer Bristol'dü -
Fransa'da yaşayan Waldseemüller'nin gitmesi muhtemel olan bir yer değildi. Waldseemüller anlamlı bir biçimde, 1513 tarihli dünya haritasında "Amerika"yı "Terra Incognita [Bilinmeyen Topraklar]" olarak değiştirdi.

Vespucci Kuzey Amerika'ya hiç varamadı
Yapılan ilk haritalar ve ticaret İngilizler tarafından gerçekleştirildi. Yaptığı keşif sırasında "Amerika" adını da kullanmadı.

Bunun için geçerli bir neden daha var. Yeni ülkelere ya da kıtalara hiçbir zaman bir kişinin adı verilmemiştir; buralara daima bu kişinin soyadı verilmiştir (Tazmanya, Van Diemen Toprakları ya da Cook Adalari'nda olduğu gibi).

Eğer İtalyan kaşif buraya bilinçli olarak kendi adını vermiş olsaydı, Amerika'nın adı "Vespucci Toprağı" (ya da Vespuccia) olacaktı. 


 

Saçlarımız hakkında bilinmeyenler nelerdir ?

15 Ocak 2014 Çarşamba
-Saç % 50.65 karbon, %20.85 oksijen, %17.14 nitrojen, %6.36 hidrojen ve % 5 sülfürden meydana gelir. Ayrıca magnezyum, arsenik, demir, krom ve daha pek çok metal ve mineral de içerir.
-Koyu saçta sarı saçtan daha fazla karbon bulunur.

-Saçlarımız her ay yaklaşık olarak 1,5 cm uzar. Ayrıca 15-30 yaşları arasında ve kadınlarda saçın uzaması daha hızlıdır.

-Bir saç telinin normal yaşam uzunluğu 4-7 yıldır.

-Saçların dökülmesi günlük ve normal bir olaydır. Günde yaklaşık 75-150 tel saçın dökülmesi sıradan bir olaydır.

-Başınızdaki saç tellerinin sayısı saçınızın doğal rengine bağlıdır.

Kızıl saçlıların 90,000
Siyah saçlıların 108,000
Kahverengi saçlıların 140,000
Ve sarışınların 140,000’den fazla tel saçı bulunur.

-Kafanızın boyutu ne kadar büyükse o kadar çok saçınız var demektir.

-Normal şartlar altında kuru saç kopmadan uzunluğunun 1/5’i ölçüsünde uzatılabilir.


Uyumazsak ne olur ?

Hayatımızın 1/3’ü uyumakla geçiyor. Napolyon ve Florence Nightingale bir gecede ortalama 4 saat uyurken, Thomas Edison uyumanın sadece zaman kaybı olduğunu savunuyordu.
Peki, o zaman neden uyuma ihtiyacı duyuyoruz? Bu soru yüzyıllar boyunca bilim adamlarının merak ettiği ancak cevabını kesin olarak veremedikleri bir sorudur. Bazıları uykunun günlük aktiviteler sırasında harcanan enerjiyi geri kazanmak için gerekli olduğunu savunuyor.

Ancak şaşırtıcı bir gerçek de şu yönde: 8 saatlik uyku esnasında depolanan enerji sadece 50 Kcal; yani yediğiniz bir tostun verdiği enerjiyle aynı.

Uyuyoruz çünkü konuşma, hafıza ve esnek düşünmeyle ilgili değerlerimizin normal ölçülerde seyretmesi için uykuya ihtiyaç duyuyoruz. Diğer bir deyişle, uyku beyin gelişimi üzerinde önemli bir etkiye sahip.

Uyumazsak ne olur?
Uyumanın önemini anlamak için uyumazsak başımıza neler gelir onları düşünün. Uyku eksikliği beynin çalışmasını ciddi ölçüde etkiler. Unutkanlık, dalgınlık, kendini rahatsız hissetmek yaşanması muhtemel durumlardandır. Sadece bir gece uykusuz kalındığında konsantrasyon büyük ölçüde azalır ve istediğimiz şeye odaklanmada büyük zorluk çekeriz.

Sürekli olarak yetersiz uyku ile ayakta kalmaya çalıştığımızda, beynin konuşmayı, hafızayı, planlamayı ve zaman algısını kontrol eden bölümü ciddi bir şekilde sekteye uğrar ve kendini “kapatır”.

Uykusuzluk sadece bilişsel aktiviteleri değil aynı zamanda duygusal ve fiziksel halimizi de etkiler. Uyku apnesi gibi aşırı uykusuzluktan kaynaklı hastalıklar başımıza bela olabilir. Araştırmacılar uykusuzluğun kilo almayla da yakından ilişkili olduğunu belirtiyor. Çünkü kilomuzu korumak için gerekli olan kimyasal maddeler uyku esnasında salgılanıyor.

Ne kadar uyku idealdir?
Herkesin uyuması gereken süre birbirinin eşdeğeri değildir. Ortalama uyku süresi 7,75 saat olsa da bazıları 5, bazıları ise 11 saat uykuyla kendini dinlenmiş hissedebilir.

Yalnızca insanların değil hayvanların da uyku süreleri birbirinden oldukça farklıdır.

Tür             Günlük ortalama uyku miktarı
Piton                        18 saat
Kaplan                     15.8 saat
Kedi                        12.1 saat
Şempanze                9.7 saat
Koyun                     3.8 saat
Fil                           3.3 saat
Zürafa                     1.9 saat

En uzun süre uykusuz kalma rekoru 1965 yılında Randy Gardner tarafından kırılmıştır ve Gardner 11 gün uyumadan kalmayı başarmıştır. 4 gün sonra halüsinasyon görmeye başlayan Gardner, birkaç gün sonra kendini ünlü bir futbol oyuncusu sanmış ve araştırmanın sonuna doğru bilişsel aktiviteleri ciddi ölçüde düşmüştür.

Baş neden ağrır ?

14 Ocak 2014 Salı
Günümüzü zehir eden ağrılardan nasıl kurtuluruz?
BAŞ ağrısı, çoğu kişinin gün içinde karşılaştığı, ancak anlam veremediği bir rahatsızlık. Bir araştırmaya göre farklı türleri olan baş ağrıları, çalışanların en çok kullandığı işe gitmeme nedeni olarak da biliniyor. İngiliz The Guardian Gazetesi, belirgin özelliklerini göre baş ağrılarını uzmanlara sorarak sınıflandırdı:
TANSİYON
En sık görülen baş ağrısı türü, genelde belirli bir sebebi olmayan bir tür. Etkisi birkaç saatten bir haftaya kadar hissedilebiliyor. Ağrı kesiciler ve egzersiz en doğru tedavi yöntemi.

MİGREN
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre en az psikoz, demans ve kuatripleji kadar kısıtlayıcı bir tıbbi durum. Kafanın belirli bir bölgesinde dört saatten uzun süre aralıksız ağrılara yol açan migrenler, normal ağrı kesiciler ile geçiştirilemiyor.

AKŞAMDAN KALMA
Alkolün tam olarak nasıl baş ağrısına yolaçtığı bilinmese de, aşırı su kaybının “serotonin” salgılanmasına yaptığı etkiylemigrene benzer etkilere yolaçtığı tahmin ediliyor. En iyi tedavisi ağrı kesici ve iyi bir uyku.

BEYİN TÜMÖRÜ
Beyin tümörlerinin yüzde 4’ünden azı, kafatasının içinden basınç uygulayarak baş ağrısına yol açıyor. Baş ağrısının yanında bu tür tümörler, bulantı, nöbet ve kişilik değişiklerine yol açabiliyor.

KÜME BAŞAĞRISI
Yüzün bir tarafında göz çevresinde şiddetli ağrılara yol açan küme baş ağrısı, genelde gözlerin kızarıp akmasına yol açıyor. Küme başağrıları bir insanın hissede bileceği en büyük acılardan biri olarak biliniyor. En etkili tedavi yöntemin
20 dakikalık aralıklarla saf oksijen solumak olduğu belirtiliyor.
 

Bilgin Varmı ? Copyright © 2011-2012 | Powered by Blogger